29 Ağustos 2016 Pazartesi

The Imitation Game : “ We call them Computers.“

Saat 01:52. Filmi bitirdim. Üniversiteden Hilal adlı arkadaşım tavsiyesiydi. Ki bir Benedict hayranı olarak bu filmi izlemem lazımdı.
Şuan ne diye bilirim bilmiyorum. Filmden alıntı yaparsam : “ We call them Computers. “


Tam benlikti film. Biyografik, tarihi, bilimsel ve teknolojiyle ilgili filmleri seviyorum. Kendine has bi havası var fazla pohpohlanmayan. Yani bir kahramanlık varsa bile bir başarı abartılmayan mütevazi filmleri..
Bu hikaye gerçek bi hikaye.. Ve bu hikayenin etkisi asıl önemli olan. Benzer durumu The Theory of Everythings filminde de yaşadım. 
Alan Turing hikayesi.. Turing Machine.. Böyle insanlar çok nadirdir ve gerçekten hiçbiri de normal kafada insanlar değiller. Ben bu karakterlerin kendilerini çevrelerinden soyutlayışını ve kendi kapanık, iç dünyalarındaki yaşama tarzına bayılıyorum. Evet asosyallar hepsi mükemmel akıllara sahip olsalar da en önemlisi hepsinin birer sırrı var. Standart hayatın dışında bi hayatları var. Ve pes etmiyorlar, çözene kadar uğraşıyorlar, sonucu görseler bile geliştirmeye devam ediyorlar ellerindeki bilgiyi.  Bu tutku, inanç ve çaba  keşke hepimizde olsa.. Tabii ki bu onları farklı kılan özellikler.
Filmin biraz konunun dışına çıktım ama anlatmaya çalıştığım ve benim açımdan durum bunlardan ibaret.  Geleceği gören, geleceğe etki eden, geliştirilen her şeyi seviyorum. Bu dijital dünyaya olan ilgimden kaynaklanıyor sanırım. Çok fazla sayısal zekaya sahip olamasam da anlamaya çalışıyorum beyinlerini.
Bu filmle birlikte yine matematiğin önemi belli oldu. Nasıl bir sihire sahip olduğunu.. Biraz uğraşıyorsanız, göz atarsanız Cern’deki çalışmaları daha iyi anlarsınız. Bu kadar insan neden bunlarla uğraşıyor diye..
Düşünsenize bu tarz insanlar kendi yaşam zevklerinden uzakta, bireysellikten son derece uzakta, bencil olmayan, dünyevi amaçlarla bilimle uğraşıyorlar..
Şimdi bize dönelim. Biz ne yapıyoruz? Siyaset almış başını gitmiş.. Her türlü aksiyon bizde.. Her türlü kötülük de üzgünüm pozitif olamayacağım bu konuda. Doğuyoruz, İlkokula gidiyoruz, Sınavlara hazırlanıyoruz, öbüründen öbürüne, ne istediğimizi, neyi becerebildiğimizi yahut kendimizdeki keşfi gerçekleştiremeden sıra gelen rutine bağlıyoruz hayatlarımızı.. Sonrası da var elbet Üniversite, derken iş hayatı, bi bakmışsın master, bi de kurslar, eğitimler, o işten o işe, sosyal çevre, elimizde telefonlar, n 2 selfie, 2 gezi. Düğündü dernekti, toplumun belirlediği yaşam sıralamasında bizim ne istediğimizi bilmeden, sorgulamadan, yargılayarak kendi hayatlarımızı şekillendirmeler.. Evlilik, çocuk… o ona benzesin, bu şuna benzesin.. bu döngüde böyle harika adamlar ortaya çıkabiliyor.. ama onları kim biliyor, kimler destekliyor, kimler yanında?
Sonucunu bilmeden, 2 sene boyunca, tarihin o şartlarında bir makineye verilen emekten söz etsek: Christopher!
Biliyorum çok karışık yazdım, hiç düzeltme yapmayacağım.
Trailer: 

İzleyin ve düşünün lütfen.
Okuduğunuz için teşekkürler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...