30 Ekim 2016 Pazar

İlk Röportajım: Mavi Taşlı Yüzük

Merhaba,
Bugün size 2008 yılında Lise 3.sınıfta Dil ve Anlatım dersi ödevlerinden röportaj ödevimi hala saklıyordum bunu paylaşmak istedim. İlk yaptığım röportajdı ve bir dilenciyle yaptım. Eyüp’te babamla birlikte gidip dilenci aradık. Çok anlamlı, hayatım için güzel bir deneyimdi. Tabii aradan tam 8 yıl geçmiş ben bir düz lise öğrencisiyken, 2016’da bir iletişim fakültesi mezunu sosyal medyacıyım. Aslında röportajı seviyorum. Blog için yapmayı düşünüyorum ileri de.  Nerelerdedir bilemiyorum görüştüğüm abla. Neler yapıyordur? Merak ediyorum aslında, belki bir gün araştırma yaparım bu konuda. Bu arada röportajı sizlerle paylaşırken isim vb. detayları sansürledim bilerek. Bana vermiş olduğu yüzüğü maalesef kaybettim bulamıyorum hiçbir yerde. İşte röportajım.

Not: Görsel temsilidir. 


Geçen günkü Dil ve Anlatım dersinde öğretmenimiz Sultan Çam: “Sizlerden biriyle röportaj yapmanızı ve bunu sınıfta paylaşmanızı istiyorum” demişti. İşte her şey böyle başlamıştı.
Herkes bir ağızdan konuşuyor. “Acaba kiminle yapsam?” soruları işitiliyordu kulağa. Daha sonra öğretmenler, şairler, yazarlar, futbolcular vs. akla ilk gelen kişiler olmuştu. Ama birden beynime bir ok fırlamıştı sanki. Düşündüm hemen ben kimle yapabilirim diye.. Aklıma bir diğer arkadaşlarımdan farklı bir düşünce ortaya çıktı. Bu ne kadar tuhaf ve akla yatkın gelmese de bunu yapmaya kararlıydım ve bu düşüncemi ilk önce öğretmenimiz Sultan Çam ile daha sonra sınıfta paylaştığımda, bunun ‘sokakta bir dilenci’ ile olduğunu duyduklarında herkes şaşırmış, gülüşmeler başlamıştı.
Daha sonra aramaya koyuldum; pazarları, meydanları, camii önlerini, sokakları… O kadar çok yorulmuştum ki iyice pes edecek duruma gelmiştim. Çünkü dilenci yoktu hiçbir yerde ya da bana denk gelmemişti. Zabıtaları gidip tebrik edesim geldi çok çalıştıkları dilenci bulamamamdan belliydi.
Bugün ise durum farklıydı. Babamla Eyüp’te Eyüp Camii’nin yakınlarında dolaşıyorduk arabayla. Gözüm hep insanların üzerindeydi, dışarıdaki arabalara bakıyor herkesin derdinin bizimkinden farklı olduğunu biliyorduk. Kimin aklına gelirdi ki “dilenci aramak”. Saatlerce Eyüp Camii’nin etrafında dönüp duruyorduk, bir ara yaşlı bir teyzeye denk geldik fakat kadın dilsiz çıktı. İki adım attık bir yaşlı koltuk değnekli amcaya denk geldik. Onunda akli dengesi yerinde olmadığını fark ettik. Artık pes etmiş kabullenmiştim. Bu iş olmayacaktı.
Arabayı park ettiğimiz yöne doğru yürüyorduk ki önümde genç bir bayan ve yanında küçük bir çocukla bana “Allah rızası için ablası, ne olur bir yardım be!” dedi. Neye uğradığımı şaşırmıştım sevinçten havalara uçtum sanki. Günlerdir aradığım dilenci tam pes ettiğim anda pat diye önüme çıkmıştı. Babamla birbirimize bakakaldık. Daha sonra ben “Ablacığım bak söz sana para vereceğiz fakat bir şartım var benimle bir röportaj yaparsan” dediğimde o da bunu kabul etti. Hemen olduğumuz yerdeki kaldırımlara oturduk. Başladık konuşmaya…
Adınızı eğer mümkünse öğrenebilir miyim?
S., S. B.
Bana biraz kendini tanıtabilir misin?
Ablam ben 84 doğumluyum. Bursa Karacabeyliyim. Ailem çiftçilikle uğraşıyor Bursa’da. Yıldız Tabya’da oturuyorum. Merdiven temizliği yaparak geçiniyorum daha çok. Bi de işte böyle merhametli insanlar bana para verirlerse o şekilde karın tokluğuna, ev kirasına, elektrik-su faturalarına, çocuklarımın bezine, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorum.
Öyle bir anlatıyordu ki dalıp gitmiştim. Benim soruları sormama bile gerek yoktu sanki. Kendisi cevaplıyordu, içindekileri döküyordu. O kadar birikmişti ki. Ben onu dinlerken çocuğu rahat durmuyordu elimden kalemi çekiştiriyordu bense “Ablam yapma bak yazı yazıyorum” diyordum. Çocuğa bakıp sordum:
Kaç çocuğun var abla?
2 tane. İkisi de kız. İki evlilik yaptım ben. İkisinde de yüzüm hiç gülmedi. İlkinde asker bekledim eşimi sonra beni kandırdı. İkincisi de hayırsız çıktı. O da uyuşturucu bağımlısıydı. zor kurtuldum elinden. 1.5 senedir ayrıyım eşimden.
Çok şanssızmışsın abla dedikten sonra o:
Olsun be ablam. Bak buradan çok memnunum. Eyüp Sultan hazretlerinin mekanında. O kadar huzurluyum ki. Burada çok iyi davranıyorlar. Yoksa ablam diğer yerler çok kötü… Yani kötü yola sürükler adamı.
Daha önce hiç çalışmadın mı abla hiç mesleğin felan yok muydu?
Ablam benim okumuş yazmışlığım yok. Ben bazen mendil, bazen de oyuncak satarak para kazanmaya çalışıyorum. 3 tane merdivenim var. Zaten buralardan kazandıklarım eve yetmiyor bile çok zor geçim derdi. Bir tek kendime ve çocuklarıma bakmıyorum ki. Bi de kardeşimin karısı ve çocukları var onlara da bakıyorum, yardım ediyorum. Kardeşimin üzerine suç attılar suçsuz yere yatıyor cezaevinde. Daha önce çalışıyordum aslında bir büroda cam siliyordum ama patronun ahlaksız teklifleri yüzünden dayanamadım işten çıktım.
Hiçbir yardım kuruluşundan yardım almayı düşündün mü ya da aldın mı?
Vallahi ablam, işte kadın dayanışma kuruluşları var, sosyal yardım kuruluşları var Deniz Feneri var. Ama oralara gidebilmek için otobüse, minibüse arabaya binmek lazım. Minibüs parası desen oraya gidene kadar ne kadar tutuyor ben nasıl gideyim karşılayabileyim onu. Minibüse binmek için de şoferlere yalvarıyorum. Ama arada bir de param olduğu zaman çıkartıp veriyorum. Yani o adam da insan, ekmek parası kazanmaya çalışıyor. İşte kol sallıyor gün boyunca. Ona da yazık günah.
Günlük mesela ne kadar kazanıyorsun?
Günlük vallahi bak ablam 9-10 milyon arası değişiyor. Merdivenden de ayda 150 milyon kazanıyorum. Bide tabi burada Ramazan’da işte verirlerse daha çok para veriyorlar. Yani diyorum çocuğuma mama, bez parası diye.
Abla peki ne olsa vazgeçersin bu işten?
O kadar zor ki inan çok kötü davranıyorlar, çok kötü gözle bakıyorlar bize. Ya bi işim olsa çalışırım. Ne bileyim bi masa silerim, bulaşık yıkarım, çaycılık yaparım...
Arada bir de çocuğunu avutuyordu “Bak Hasibe sana para vericek abla” diye. Soracak soru kalmamıştı. Zaten hiç hazırladığım sorulara da bakamadım. Sadece o anlatıyordu ben de dinliyordum. Kafam başka yerlerdeydi adeta insanı bir kez daha düşündürüyordu her şeyi. Biraz daha şükretmeyi öğretiyordu her baktığımda onlara.
Konuşmamızı artık bitirme vakti gelmişti. Fazla da oyalamak istemiyordum onları çocuk zaten durmuyordu yerinde. Sonra çok teşekkür ettim kendisine benimle bu konuşmayı kabul ettiği için. Tam ayağa kalkıp gitmeye hazırlanırken o an da parmağındaki mavi taşlı bir yüzüğü çıkarttı bana verdi. Bense çok şaşırmış hiç beklemiyordum böyle bir şeyin olmasını. “Kabul edemem bunu abla” desem de “Olsun al bu senin olsun zaten bana bol geliyor biraz, bu yüzüğü bana Ramazan’da hacdan gelen biri vermişti.” dedi. Ben de kıramadım kabul ettim ve parmağıma kendisi taktı. Babamda çıkarttı para verdi çocuğun eline. Tam bu sırada adının Naciye olduğunu öğrendiğim akli dengesi yerinde olmayan, kucağında 3-4 tane ekmek taşıyan o kırmızı tişörtlü genç kız geldi. Onların kendi aralarındaki selamlaşmalarını dinledikten sonra tekrar teşekkür ettim, birbirimize sarıldık, beni evine davet etti ve telefon numarasını verdi bana. Oradan yavaş yavaş ayrılırken bana dediği cümleler şunlar olmuştu:
“Bak ablam sen hiç kimseyi dinleme sakın, okumana bak. Bak bu adamın (derken babamı gösteriyordu) değerini bil, babana ailene saygı göster. Onların sözünden çıkma hiç.” dedi.
Oradan ayrılırken parmağımdaki mavi taşlı yüzüğe bakıyordum. İnsanın gözlerinin dolmaması an meselesiydi. Onları bırakıp gitmiştik ama onlar gibi bakalım kimler vardı o sokaklarda kimler daha olacaktı kimbilir…
Sinem Özel
13/05/2008 Salı Eyüp Sultan, İstanbul


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...