Merhaba,
Bugün size 2008 yılında Lise 3.sınıfta Dil ve Anlatım dersi
ödevlerinden röportaj ödevimi hala saklıyordum bunu paylaşmak istedim. İlk
yaptığım röportajdı ve bir dilenciyle yaptım. Eyüp’te babamla birlikte gidip
dilenci aradık. Çok anlamlı, hayatım için güzel bir deneyimdi. Tabii aradan tam
8 yıl geçmiş ben bir düz lise öğrencisiyken, 2016’da bir iletişim fakültesi
mezunu sosyal medyacıyım. Aslında röportajı seviyorum. Blog için yapmayı
düşünüyorum ileri de. Nerelerdedir
bilemiyorum görüştüğüm abla. Neler yapıyordur? Merak ediyorum aslında, belki
bir gün araştırma yaparım bu konuda. Bu arada röportajı sizlerle paylaşırken
isim vb. detayları sansürledim bilerek. Bana vermiş olduğu yüzüğü maalesef
kaybettim bulamıyorum hiçbir yerde. İşte röportajım.
Not: Görsel temsilidir.
Geçen günkü Dil ve Anlatım dersinde öğretmenimiz Sultan Çam:
“Sizlerden biriyle röportaj yapmanızı ve bunu sınıfta paylaşmanızı istiyorum”
demişti. İşte her şey böyle başlamıştı.
Herkes bir ağızdan konuşuyor. “Acaba kiminle yapsam?”
soruları işitiliyordu kulağa. Daha sonra öğretmenler, şairler, yazarlar,
futbolcular vs. akla ilk gelen kişiler olmuştu. Ama birden beynime bir ok
fırlamıştı sanki. Düşündüm hemen ben kimle yapabilirim diye.. Aklıma bir diğer
arkadaşlarımdan farklı bir düşünce ortaya çıktı. Bu ne kadar tuhaf ve akla
yatkın gelmese de bunu yapmaya kararlıydım ve bu düşüncemi ilk önce
öğretmenimiz Sultan Çam ile daha sonra sınıfta paylaştığımda, bunun ‘sokakta
bir dilenci’ ile olduğunu duyduklarında herkes şaşırmış, gülüşmeler başlamıştı.
Daha sonra aramaya koyuldum; pazarları, meydanları, camii
önlerini, sokakları… O kadar çok yorulmuştum ki iyice pes edecek duruma
gelmiştim. Çünkü dilenci yoktu hiçbir yerde ya da bana denk gelmemişti.
Zabıtaları gidip tebrik edesim geldi çok çalıştıkları dilenci bulamamamdan
belliydi.
Bugün ise durum farklıydı. Babamla Eyüp’te Eyüp Camii’nin
yakınlarında dolaşıyorduk arabayla. Gözüm hep insanların üzerindeydi,
dışarıdaki arabalara bakıyor herkesin derdinin bizimkinden farklı olduğunu
biliyorduk. Kimin aklına gelirdi ki “dilenci aramak”. Saatlerce Eyüp Camii’nin
etrafında dönüp duruyorduk, bir ara yaşlı bir teyzeye denk geldik fakat kadın
dilsiz çıktı. İki adım attık bir yaşlı koltuk değnekli amcaya denk geldik.
Onunda akli dengesi yerinde olmadığını fark ettik. Artık pes etmiş
kabullenmiştim. Bu iş olmayacaktı.
Arabayı park ettiğimiz yöne doğru yürüyorduk ki önümde genç
bir bayan ve yanında küçük bir çocukla bana “Allah rızası için ablası, ne olur
bir yardım be!” dedi. Neye uğradığımı şaşırmıştım sevinçten havalara uçtum
sanki. Günlerdir aradığım dilenci tam pes ettiğim anda pat diye önüme çıkmıştı.
Babamla birbirimize bakakaldık. Daha sonra ben “Ablacığım bak söz sana para
vereceğiz fakat bir şartım var benimle bir röportaj yaparsan” dediğimde o da
bunu kabul etti. Hemen olduğumuz yerdeki kaldırımlara oturduk. Başladık
konuşmaya…
Adınızı eğer mümkünse öğrenebilir miyim?
S., S. B.
Bana biraz kendini tanıtabilir misin?
Ablam ben 84 doğumluyum. Bursa Karacabeyliyim. Ailem
çiftçilikle uğraşıyor Bursa’da. Yıldız Tabya’da oturuyorum. Merdiven temizliği
yaparak geçiniyorum daha çok. Bi de işte böyle merhametli insanlar bana para
verirlerse o şekilde karın tokluğuna, ev kirasına, elektrik-su faturalarına, çocuklarımın
bezine, ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorum.
Öyle bir anlatıyordu ki dalıp gitmiştim. Benim soruları
sormama bile gerek yoktu sanki. Kendisi cevaplıyordu, içindekileri döküyordu. O
kadar birikmişti ki. Ben onu dinlerken çocuğu rahat durmuyordu elimden kalemi
çekiştiriyordu bense “Ablam yapma bak yazı yazıyorum” diyordum. Çocuğa bakıp
sordum:
Kaç çocuğun var abla?
2 tane. İkisi de kız. İki evlilik yaptım ben. İkisinde de
yüzüm hiç gülmedi. İlkinde asker bekledim eşimi sonra beni kandırdı. İkincisi
de hayırsız çıktı. O da uyuşturucu bağımlısıydı. zor kurtuldum elinden. 1.5
senedir ayrıyım eşimden.
Çok şanssızmışsın abla dedikten sonra o:
Olsun be ablam. Bak buradan çok memnunum. Eyüp Sultan
hazretlerinin mekanında. O kadar huzurluyum ki. Burada çok iyi davranıyorlar.
Yoksa ablam diğer yerler çok kötü… Yani kötü yola sürükler adamı.
Daha önce hiç çalışmadın mı abla hiç mesleğin felan yok
muydu?
Ablam benim okumuş yazmışlığım yok. Ben bazen mendil, bazen
de oyuncak satarak para kazanmaya çalışıyorum. 3 tane merdivenim var. Zaten
buralardan kazandıklarım eve yetmiyor bile çok zor geçim derdi. Bir tek kendime
ve çocuklarıma bakmıyorum ki. Bi de kardeşimin karısı ve çocukları var onlara
da bakıyorum, yardım ediyorum. Kardeşimin üzerine suç attılar suçsuz yere
yatıyor cezaevinde. Daha önce çalışıyordum aslında bir büroda cam siliyordum
ama patronun ahlaksız teklifleri yüzünden dayanamadım işten çıktım.
Hiçbir yardım kuruluşundan yardım almayı düşündün mü ya da
aldın mı?
Vallahi ablam, işte kadın dayanışma kuruluşları var, sosyal
yardım kuruluşları var Deniz Feneri var. Ama oralara gidebilmek için otobüse,
minibüse arabaya binmek lazım. Minibüs parası desen oraya gidene kadar ne kadar
tutuyor ben nasıl gideyim karşılayabileyim onu. Minibüse binmek için de şoferlere
yalvarıyorum. Ama arada bir de param olduğu zaman çıkartıp veriyorum. Yani o
adam da insan, ekmek parası kazanmaya çalışıyor. İşte kol sallıyor gün boyunca.
Ona da yazık günah.
Günlük mesela ne kadar kazanıyorsun?
Günlük vallahi bak ablam 9-10 milyon arası değişiyor.
Merdivenden de ayda 150 milyon kazanıyorum. Bide tabi burada Ramazan’da işte
verirlerse daha çok para veriyorlar. Yani diyorum çocuğuma mama, bez parası
diye.
Abla peki ne olsa vazgeçersin bu işten?
O kadar zor ki inan çok kötü davranıyorlar, çok kötü gözle
bakıyorlar bize. Ya bi işim olsa çalışırım. Ne bileyim bi masa silerim, bulaşık
yıkarım, çaycılık yaparım...
Arada bir de çocuğunu avutuyordu “Bak Hasibe sana para
vericek abla” diye. Soracak soru kalmamıştı. Zaten hiç hazırladığım sorulara da
bakamadım. Sadece o anlatıyordu ben de dinliyordum. Kafam başka yerlerdeydi
adeta insanı bir kez daha düşündürüyordu her şeyi. Biraz daha şükretmeyi
öğretiyordu her baktığımda onlara.
Konuşmamızı artık bitirme vakti gelmişti. Fazla da oyalamak
istemiyordum onları çocuk zaten durmuyordu yerinde. Sonra çok teşekkür ettim
kendisine benimle bu konuşmayı kabul ettiği için. Tam ayağa kalkıp gitmeye
hazırlanırken o an da parmağındaki mavi taşlı bir yüzüğü çıkarttı bana verdi.
Bense çok şaşırmış hiç beklemiyordum böyle bir şeyin olmasını. “Kabul edemem
bunu abla” desem de “Olsun al bu senin olsun zaten bana bol geliyor biraz, bu
yüzüğü bana Ramazan’da hacdan gelen biri vermişti.” dedi. Ben de kıramadım
kabul ettim ve parmağıma kendisi taktı. Babamda çıkarttı para verdi çocuğun
eline. Tam bu sırada adının Naciye olduğunu öğrendiğim akli dengesi yerinde
olmayan, kucağında 3-4 tane ekmek taşıyan o kırmızı tişörtlü genç kız geldi.
Onların kendi aralarındaki selamlaşmalarını dinledikten sonra tekrar teşekkür ettim,
birbirimize sarıldık, beni evine davet etti ve telefon numarasını verdi bana.
Oradan yavaş yavaş ayrılırken bana dediği cümleler şunlar olmuştu:
“Bak ablam sen hiç kimseyi dinleme sakın, okumana bak. Bak bu
adamın (derken babamı gösteriyordu) değerini bil, babana ailene saygı göster.
Onların sözünden çıkma hiç.” dedi.
Oradan ayrılırken parmağımdaki mavi taşlı yüzüğe bakıyordum.
İnsanın gözlerinin dolmaması an meselesiydi. Onları bırakıp gitmiştik ama onlar
gibi bakalım kimler vardı o sokaklarda kimler daha olacaktı kimbilir…
Sinem Özel
13/05/2008 Salı Eyüp
Sultan, İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder