Saat 01:52. Filmi bitirdim. Üniversiteden Hilal adlı
arkadaşım tavsiyesiydi. Ki bir Benedict hayranı olarak bu filmi izlemem
lazımdı.
Tam benlikti film. Biyografik, tarihi, bilimsel ve
teknolojiyle ilgili filmleri seviyorum. Kendine has bi havası var fazla
pohpohlanmayan. Yani bir kahramanlık varsa bile bir başarı abartılmayan
mütevazi filmleri..
Bu hikaye gerçek bi hikaye.. Ve bu hikayenin etkisi asıl
önemli olan. Benzer durumu The Theory of Everythings filminde de yaşadım.
Alan Turing hikayesi.. Turing Machine.. Böyle insanlar çok
nadirdir ve gerçekten hiçbiri de normal kafada insanlar değiller. Ben bu
karakterlerin kendilerini çevrelerinden soyutlayışını ve kendi kapanık, iç
dünyalarındaki yaşama tarzına bayılıyorum. Evet asosyallar hepsi mükemmel
akıllara sahip olsalar da en önemlisi hepsinin birer sırrı var. Standart hayatın
dışında bi hayatları var. Ve pes etmiyorlar, çözene kadar uğraşıyorlar, sonucu
görseler bile geliştirmeye devam ediyorlar ellerindeki bilgiyi. Bu tutku, inanç ve çaba keşke hepimizde olsa.. Tabii ki bu onları
farklı kılan özellikler.
Filmin biraz konunun dışına çıktım ama anlatmaya çalıştığım
ve benim açımdan durum bunlardan ibaret.
Geleceği gören, geleceğe etki eden, geliştirilen her şeyi seviyorum. Bu
dijital dünyaya olan ilgimden kaynaklanıyor sanırım. Çok fazla sayısal zekaya
sahip olamasam da anlamaya çalışıyorum beyinlerini.
Bu filmle birlikte yine matematiğin önemi belli oldu. Nasıl
bir sihire sahip olduğunu.. Biraz uğraşıyorsanız, göz atarsanız Cern’deki
çalışmaları daha iyi anlarsınız. Bu kadar insan neden bunlarla uğraşıyor diye..
Düşünsenize bu tarz insanlar kendi yaşam zevklerinden
uzakta, bireysellikten son derece uzakta, bencil olmayan, dünyevi amaçlarla
bilimle uğraşıyorlar..
Şimdi bize dönelim. Biz ne yapıyoruz? Siyaset almış başını
gitmiş.. Her türlü aksiyon bizde.. Her türlü kötülük de üzgünüm pozitif
olamayacağım bu konuda. Doğuyoruz, İlkokula gidiyoruz, Sınavlara
hazırlanıyoruz, öbüründen öbürüne, ne istediğimizi, neyi becerebildiğimizi
yahut kendimizdeki keşfi gerçekleştiremeden sıra gelen rutine bağlıyoruz
hayatlarımızı.. Sonrası da var elbet Üniversite, derken iş hayatı, bi bakmışsın
master, bi de kurslar, eğitimler, o işten o işe, sosyal çevre, elimizde
telefonlar, n 2 selfie, 2 gezi. Düğündü dernekti, toplumun belirlediği yaşam
sıralamasında bizim ne istediğimizi bilmeden, sorgulamadan, yargılayarak kendi
hayatlarımızı şekillendirmeler.. Evlilik, çocuk… o ona benzesin, bu şuna
benzesin.. bu döngüde böyle harika adamlar ortaya çıkabiliyor.. ama onları kim
biliyor, kimler destekliyor, kimler yanında?
Sonucunu bilmeden, 2 sene boyunca, tarihin o şartlarında bir
makineye verilen emekten söz etsek: Christopher!
Biliyorum çok karışık yazdım, hiç düzeltme yapmayacağım.
Trailer:
İzleyin ve düşünün lütfen.
The Imitation Game : http://fmovies.to/film/the-imitation-game.w1r6/yqmpq0
Okuduğunuz için teşekkürler.